SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

YOLCU NAMAZI BAHSİ

<< 824 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

282 - (824) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب. (واللفظ لأبي بكر) قالا: حدثنا أبو معاوية عن الأعمش، عن إبراهيم، عن علقمة. قال:

 قدمنا الشام. فأتانا أبو الدرداء فقال: أفيكم أحد يقرأ على قراءة عبدالله؟ فقلت: نعم. أنا. قال: فكيف سمعت عبدالله يقرأ هذه الآية؟ {والليل إذا يغشى}. قال: سمعته يقرأ: والليل إذا يغشى والذكر والأنثى قال: وأنا والله! هكذا سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقرؤها. ولكن هؤلاء يريدون أن أقرأ: وما خلق. فلا أتابعهم.

 

{282}

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Kureyb rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekir'indir. Dedilerki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den naklen rivayet etti. Alkame demişki:

 

Şam'a geldik. Müteakiben yanımıza Ebû'd-Derdâ gelerek:

 

  İçinizde Abdullah'ın kırâeti üzre okuyan kimse var mı? dîye sordu. Ben :

 

  Evet, ben (okurum) dedim. Ebû'd-Derdâ':

 

  Peki Abdullah'ın şu [ve'lleyli iza yeğşa]  âyet-i kerimesini nasıl okuduğunu işittin? dedi. Ben :

 

  Onu ve'lleyli iza yeğşa ve'z-Zekeri ve'l-unsa diye okurken işittim; cevâbını verdim. Ebû'd-Derdâ' :

 

  Vallahi ben de ResûluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in, onu bu şekilde okuduğunu işittim. Lâkin bu Şam'lılar benim, onu [ve ma haleke] şeklinde okumamı istiyorlar ama ben, onlara tâbi olmuyorum., dedi.

 

 

283 - (824) وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا جرير عن المغيرة، عن إبراهيم. قال:

 أتى علقمة الشام فدخل مسجدا فصلى فيه. ثم قام إلى حلقة فجلس فيها. قال فجاء رجل فعرفت فيه تحوش القوم وهيئتهم. قال: فجلس إلى جنبي. ثم قال: أتحفظ كما كان عبدالله يقرأ؟ فذكر بمثله.

 

[ش (تحوش القوم) أي انقباضهم. قال القاضي: ويحتمل أن يريد الفطنة والذكاء. يقال: رجل حوشي الفؤاد أي حديده]. 

 

{283}

Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dediki): Bize Cerîr, Mugîra'dan, o da İbrahim'den naklen rivayet etti. İbrahim şöyle demiş:

 

Alkame Şam'a geldi. Ve bir mescide girerek; orada namaz kıldı. Sonra bir halkaya gitti ve oraya oturdu. Derken bir adam geldi. Bu adam hakkında cemâatin çekingen davrandıklarını ve vaziyetlerini anladım. Gelen zât yanıbaşıma oturdu. Sonra :

 

— Abdullah'ın okuduğu şekilde Kur'ân ezberin demidir?» diye sordu...

 

Râvi hadîsi yukarki hadîs gibi rivayet etmiştir.

 

 

284 - (824) وحدثنا علي بن حجر السعدي. حدثنا إسماعيل بن إبراهيم عن داود بن أبي هند، عن الشعبي، عن علقمة؛ قال:

 لقيت أبا الدرداء. فقال لي: ممن أنت؟ قلت: من أهل العراق. قال: من أيهم؟ قلت: من أهل الكوفة. قال: هل تقرأ على قراءة عبدالله بن مسعود؟ قال قلت: نعم. قال: فاقرأ: والليل إذا يغشى. قال فقرأت: والليل إذا يغشى والنهار إذا تجلى والذكر والأنثى. قال فضحك ثم قال: هكذا سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقرؤها.

 

{284}

Bize Alîyyü'bnü Hücr Es-Sa'd rivâjyet etti. (Dediki): Bize İsmâîl b. İbrâhîm, Dâvud b. Ebî Hind'den, o da Şa'bî'den, o da Alkame'den naklen rivayet etti. Alkame şöyle demiş :

 

  Ebû'd-Derdâ'ya tesadüf ettim. Bana :

 

  Sen kimlerdensin? dedi,

 

  Iraklılardanım! cevâbını verdim, Ebû'd-Derdâ':

 

  Hangilerinden? dedi.

 

  Kûfelilerdenim! cevâbını verdim.

 

  Abdullah b. Mes'ûd kırâeti üzre okuyabiliyormusun? diye sordu:

 

  Evet! dedim.

 

  Öyle ise Leyl sûresini oku! dedi. Ben de sûreyi [Ve'lleyli iza yeğşa ve'n-nehari iza tecella ve zekeri ve'l-unsa] diye okumaya başladım. Bunun üzerine Ebû'd -Derdâ güldü. Sonra :

 

  Ben, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in de böyle okuduğunu işittim...   dedi.

 

 

(824) وحدثنا محمد بن المثنى. حدثني عبدالأعلى. حدثنا داود عن عامر، عن علقمة. قال:

 أتيت الشام فلقيت أبا الدرداء. فذكر بمثل حديث ابن علية.

 

{….}

Bize, Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bana Abdil a'Iâ rivayet etti. (Dediki): Bize Dâvûd, Âmir'den, o da Alkame'den nsklen rivayet etti. Âlkame :

 

«Ben, Şam'a gelerek Ebû'd-Derdâ'ya tesadüf ettim...» diyerek İbni

Ubeyye hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsîr»de tahrîc etmişdir.

 

Görülüyor ki muhavere Alkame ile Hz. Ebu'd-Derdâ' arasında geçmiş; Ebu'd-Derdâ'nın İbni Mes'ûd kırâeti üzere okuyan bulunup bulunmadığını sorması üzerine Alkame: «Onun kırâeti üzere Kur'ân okuyan ben varım.» demiş. Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ' (Radiyallahü anh) ondan İbni Mes'ûd kırâeti üzerine Leyi sûresini okumasını istemiş; o da mezkûr sûrenin başını (kapladığı vakit geceye, erkek ve dişiye yemin ederim!) diye okumuş. Ebud Davudâ' yemîn'ederek kendisinin de Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den bunu böyle okurken işittiğini Lâkin Şamlılar'a bir türlü söz geçiremediğini; Şamlılar'ın bu âyeti (karanlığı kapladığı zaman geceye ve erkekle dişiyi yaratan Allah'a yemîn ederim...) şeklinde okunmasını istediklerini fakat kendisinin, onlara tabî olmadığını söyle-mişdir.

 

Mâzîrî diyor ki : «Bu gibi haberler dinsizlerin Kur'ân-ı Kerîm'in tevatür yolu ile nakline dil uzatmasını mucip olur.

 

Binâenaleyh vaktiyle Kur'ân olarak nazil olduklarını, sonra neshedildiklerini fakat bâzı kimselerin neshi duymadıkları için ilk nazil oldukları şekilde okumaya devam ettiklerini söyliyerek te'vîlde bulunmak îcâb eder. İhtimâl ki bu hadîse bâzı zevatın müttefekun aleyh olan Hz. Osman mushafını duymasından önce vuku' bulmuşdur. Onu duydukdan sonra hiç birinin muhâlefetde bulunacağı zannolunamaz. Hz. Osman Mushaf'ından bütün mensûh âyetler çıkarılmışdır.

 

İbni Mes'ûd (Radiyallahû anh)'dan nakil ulemâsınca sabit görülmeyen birçok rivayetler naklolunmuşdur. İcmâ'a muhâlîf olarak nakledilen sabit rivayet bulunursa, bunları mushafına kendi kanaati olarak yazdığına hamlolunur. Çünkü Hz. İbni Mes'ûd Kur'ân'dan olmadığına îtikaad ettiği bâzı tefsir ve ahkâmı mushafına yazar; bunda bir beis görmezdi. Hâlbuki Hz. Osman'la sâir ashâb-ı kiram bunların zamanla Kur'ândan zannolunması endîşesi ile mushafa Kur'ân'dan başka bir şey yazılmasına cevaz vermezlerdi. Neticede hilaf fıkhî bir mes'eleye müncer oldu. Bu mes'ele mushafa bâzı tefsirlerin yazılıp yazılamaması mes'elesidir.

 

Bir de İbni Mes'ûd 'un mushaf'ından Muavvizeteyn sûrelerinin çıkarılması, onun bütün Kur'an'ı mushafa yazmak lüzumuna kaaîl olmamasından ileri gelebilir. Bu sebeple Muavvizeteyn'den başkâ bütün sûreleri mushafına yazmış; Muavîzeteyn'i ise pek meşhur oldukları için yazmaya lüzum görmemiş olabilir.»